19 Haziran 2016 Pazar

 

 

                                                    Umuttepe'de Bir Genç



     O sabah uyandığınızda  gazetenin birinci sayfasında boy boy olan resimlerimi fark etmediniz. Ya da radyodan verilen kısa yayınları, flaş haber diye televizyonların alt satırlarında büyük fosforlu kalemle yazılmış adıma ilişmedi gözleriniz. Aslında 2009'da başlayan yaklaşık yedi senenin zorlu serüvenini bitirdim bu gün.
   Daha lys, ygs diye kavramların bile duyulmadığı, liseyi o son anda arka sırasındaki celtilmen çocuğun sınav kağıtlarını değiştirmesiyle bitirebilen  küçük bir  kızdım. Diplomayı elime almamla gerçekler bir bir kapı gibi yüzüme vurmaya başladığında 'anne yok ya ne öğretmenliği' diye evde caka satarken postacı amca kapıyı çaldı. Geometriden yaptığım bir neti arka sıramdaki desteğini,emeğini,bilgisini ve dört yıl boyunca sınav kağıdını benden esirgemeyen değerli arkadaşıma borçluydum. İçimdeki mutluluğu ve üzerime yapışan nesillerdir dilden dile dolaşan o bir netin anlamını kimse anlayamadı. Fedakarlıktı, özveriydi, paylaşmaktı, dostluktu...
    Yıldım,tükendim,koştum,düştüm,ağladım...Her pes ettğimde annemin o arkadaş toplantılarında gözümün içine içine bakıp bir neti anımsatan sözleri geldi. Düştüğüm yerden tekrar kalktım. Her gün bir önceki günden daha fazla koşmalıydım. Lise mezunuydum türev,integral bana sabah kahvaltılarında yenen sucuklu kaşarlı tostu anımsatıyordu. Rakamları parmaklarımla topluyor, çıkarma işleminde hala  koyunları yiyen kurt hikayesi geliyordu aklıma. Ben büyümüştüm, sayılar büyümüştü,kuzular çoğalmıştı kurt tüm kuzuları yiyemeyecek kadar şişmanlamıştı. Eskiden kalma yöntemleri bir sabah toplayıp evin o sol köşesindeki çöpe attım. Kırtasiyeye gidip 6, 7, 8 sınıf test kitapları aldım. 'Abi vallahi benim küçük kardeşim var, fazla küçük değil ama ona alıyorum bu kitapları' sözüm bir yerlerden duyulmuş olmalı ki o gün yalan söylediğim için çarpıldım. Bir yılın sonunda bayağı yol kat etmiştim sayılar, çarpım tablosu ve bir çok konunun ismine hakimdim ama içerik boş bir levha gibi duruyordu karşımda. Bir yıldan bir şey çıkmaz diye iteleye kakalaya o dershane kapısından babamın beni içeri atışı... Aman tanrım!
    Bir yılın sonunda ortalama bir rehber öğretmeninin tüm bilgilerine sahiptim. boş zamanlarda ayağa kalkıp arkadaşlarıma sınav sistemiyle ilgili bilgiler veriyor, tercihler açıklandığı beni aramaları için numaramı dağıtıyordum. Karşı dersliklerden bile görüşmeye gelenler olmuştu.Namım kazanamayan ama kazandıran, kazananların doğru tercih kılavuzu diye dilden dile dolaşıp yayılmıştı.
   Beklenen derviş muradına eremeden gebermez diyorlardı, inandım. Bekledim. Nihayet benimde adım bir üniversitenin ders listesine yazılmıştı. Mutluluktan kolbastı ve türevlerini oynarken (çünkü artık her şeyin türevini almayı öğrenmiştim) İngilizce hazırlık olduğunu öğrenmemle dilim İmparatorun şu dizelerine gitti. Yıkılmadım ayaktayım buradayım lan...
  Canım ailemi yine yanıltmamış girdiğim hazırlık geçme sınavından da 32 almıştım. çünkü mükemmel bir öğrenci emekleyerek yürür. Bir yılı evde dizi izleyerek, kimyonun kumunu değiştirip tüğlerini tarayarak geçirdim.
   İlk mezuniyetim. İngilizce öğrenememiştim ama pazardaki domatesin, patatesin fiyatını, ev ekonomisi yapmayı, patlıcanlı börek yapmayı, bozulan muslukları tamir etmeyi öğrenmiştim.Okulun yamacındaki evimizi ablamın yeni mezun aklına uyarak İstanbul'a taşımamızla prenseslikten kül kedisi olmaya terfi etmiştim. Artık serviste uyumalı, sabah koşarak evden çıkmalı, hava çok karanlık okula gitmeyeceğim diye ağlamalı günler başlamıştı. Tam bir ilk okula yeni başlayan öğrenci modundaydım. Derslerimde bana yardım ediyor. okula gitmem için güzel hediyeler alıyor, her akşam geldiğimde güzel yemekler yapıyordu. Yedi yıllık ev arkadaşım canım ablam,( şimdi gelin oluyor hüzünlü)
  Bir yılda umuttepe'nin survivor koşullarını da başarıya tamamlamıştım. Artık okula gitmiyor, sınavlarda eski usul kopya taktiklerini kullanıyordum. Evet lise hayatımın o kocaman dört yılı boşa gitmemliydi. Babam öğrendikleriniz bir gün karşınıza çıkar derdi çok haklıymış. Bu sözüyle kastettiği sanırım buydu.
  Sabahlara kadar çalışmadım, güneşin doğusunu izlemedim, ders derste anlanırdı evet ama o iki dersi çok iyi seçmek lazımdı. Bakın şimdi yazacağım şey dört yılımı bütsüz geçirten sihirli cümleler.
1-Vizeden sonraki ilk ders: hoca eksikleri söyler.
2- Sınavdan bir önceki ders: hoca nerelere çalışılacağını söyler.
Aradaki 8 hafta boşa hengameden okula gidilen süreçtir, ki ben boşa yaşamayı sevmem az yaşa öz yaşa:D Her sınavdan önce babamın küçükken öğrettiği üç ihlas bir fatiha bir ayetel kürsi okuma taktiği beni hiç yarı yolda bırakmadı. Vallahi dua diye sihirli bir şey iyi ki var. Bazı geceler arkadaşlarım ders çalışırken ben dua ettim üç beş dersi de böyle geçtim.
 Sonun da milyon km yol gitmiş, bir sürü dersi geçmiş, 4'ü sonbahar,4'ü ilkbahar, 4'ü kış olan 12 mevsimi geride bırakmış yazları hunharca tatil yapmıştım. Arkadaşlarımın hüzünlü bitiyor hikayelerine kafa sallıyor, içimden yehuuu bitti gitti diye mutluluk çığlıkları atıyorum. Beklenen an tez gelir derler ya sakın inanmayın. Ay nasılda hemen bitti daha dün gibi diyen kıza dönüp 'canım ne dünü koca koca dört 365 gün gitti, dört yaş yaşlandın, ömrün gitti, bir sürü düğün derneği kaçırdın, yaşıtların evlendi çoluğa çocuğa karıştı ya sen ya sen hee.. deme bakışından sonra kepimi tüm asilliğimle başıma geçirdim. Artık hazırdım. En çok ben beklemiştim. En  çok,(çok çalışanlar değil) çok bekleyen ben hak etmiştim. Oradaydım. Yüzüne her baktığımda o bir netin hayal kırıklığını içinde milyon kez yaşayan ve yayında,yapımda, ağlamamda zırlamam da tüm başarısızlıklarımın nedenini beni üzülmesin diye kendi üzerine alan ailem karşımdaydı. İçimden 'baba ben çekonomist oldum' dedim, gülümseyerek alkışladı beni. En çok o hak etmişti alkışlamayı. En çok o beklemişti, en çok o güvenmişti, en çok o inanmıştı bana.
 Okulu birincilikle bitirmedim. İki de olmadım. Hatta ilk 50'de falanda yokum. Başardın mı? derseniz. Çok şükür istediğim her şeyi başardım. Sadece kendi istediklerimi başardım. Bir sürü hikayenin parçası olmayı, dost olmayı, anlamayı, şükretmeyi, yenilmeyi, yenmeyi, erken uyanmayı, patlıcanlı börekte önce patlıcanları pişirmeyi, ince ve uzun sarma sarmayı, lapa olmayan pilav yapmayı... daha nicesini yapmayı başardım.
  Yarım kalmış hikayem nerede devam edecek bilmiyorum. Arkadaşlarım, dostlarım, hocalarım, hiç bir işimi halletiremediğim bölüm sekreterim, her derdim de kapısında bittiğim danışmanım, servisçi amcam, şimdi ne yapacağımı bilmeden biriktirdiğim ders kitaplarım, kışın yanımdan ayırmadığım termos bardak koleksiyonum... iyi ki Umuttepe'ye geldim.İyi ki çekonomist oldum. İyi ki hepiniz birer birer hikayemin bir parçası oldunuz. Hepinize sonsuz teşekkürler...















15 Haziran 2015 Pazartesi



                                                                                                                                                                Uzun uzun susuyoruz ikimizde. Bir nefes alıyorum. İçimdeki volkan patlıyor karşı ki dağlar yıkılıyor sanki. Yok canım abartıyorsun diyorum. kimse aşktan ölmedi, o da ölmez. Yıkılır ama ölmez.Düşer ama kalkar. kendini hatırlasana kalbin alev alev yansa da başardın üzerine su döküm söndürmeyi. Buz bastın yanıklarına. Yaralarına merhemi kendin sürdün kimse yoktu. 
  Bir an düşünüyorum. sahi nasıl yaptım diyorum. güçlü kadınmışım vesselam. O kuyunun en dibini gördüm çıktım ben. Hayatı yüklendim omuzlarıma terliklerimi çıkardım. Şimdi çimlerde yürüme vakti. Ayağına batan çakıl taşlarını bir bir köşeye atma vakti. Gitme vakti..  

25 Aralık 2014 Perşembe


                                                                        
                                                         BOLCA KIRILACAKSIN
 
 Geçenlerde şöyle bir soru aldım:
  -İnsanı en çok üzen şey nedir?
  Hayal kırıklığı dedim.
  -Peki hayal kırıklığı nedir?
  İnsanın yanlış beklentilerinin olmasıdır.
( Beklentinin yanlışımı olurmuş diye içten içe sitem etti galiba bana.)
  -Peki hayal kırıklığı negatif midir, pozitif midir? İyi midir, kötü mü?
   Ben....
 Geçenlerde bir  gün hayal kırıklığına uğramıştım galiba o kaldırım taşında oturuyordum. Aklımdaki yarattığım adamı aldım o taşa koydum, duygularımı aldım yanına koydum, sevgimi koydum... En sonunda içimdeki kırgınlığı da aldım yanlarına koydum. Yavaşça ayağa kalktım. Artık eskisinden daha güçlüydüm daha iyi koşabilirdim. Daha sağlam adımlarla basabilirdim yere. Saatime baktım 5 dakika geçmişti üzerinden. Dedim ki;
 Benim için hayal kırıklığı ilk 5 dakika olumsuz olsa da 6. dakikadan sonra olumludur. yani pozitiftir. İyidir hayal kırıklığı bolca kırılacaksın ki bir sonraki adımını daha sağlıklı basabilesin.

10 Aralık 2014 Çarşamba

                                                     
   
          SON SAHNE BİRİNCİ PERDE

Bazı geceler ansızın uyanıyorum. Penceremden yansıyan ağaç yapraklarının duvarda dans etmesini izliyorum. Kendimle ilgili sabah uyandığımda hiç hatırlamayacağım kararlar alıyorum. Deneğe gidip çocuklarla daha fazla zaman geçirmek, okumadan rafa attığım kitapların üzerinde ki tozları şöyle bir silkip okumaya başlamak, günde en az bir saat yürüyüş yapmak, hamburgeri hayatımdan çıkarmak... Liste böyle uzayıp gidiyor aklımda. Dün gece de bu gecelerden biriydi sanırım. Uyku tutmadı, dans eden dalları izlemekten de sıkılmıştım. Bilgisayarı elime aldım. Ve bir ilan. Hemen ruhum bedenimden ayrılıp İtalya'nın o büyüleyici sokaklarında dolaşmaya başladı.Biraz sonra bir restoranda oturmuş pizzamın masaya gelmesini bekliyordum.Epeyce acıkmış olmalıyım ki ikinciyi bile yiyebilirim diye düşünüyorum. Uzun bir öz geçmiş hazırladım. Neden sizi seçmeliyiz?
Evet bunu ben cevaplayacaktım. Neden ben?
-Çünkü İtalya'ya gitmek çocukluğumdan beri tek hayalim.
Bir milyon insan aynı yalanı yazmış olabilirdi hemen sildim.
-Kaybetmiş olduğum heyecanımı bulmak istiyorum.
Kızım biz ciddi bir kurumuz lunaparka götürelim heyecanını bulursun diyebilirlerdi.
-Abi ne olur beni gönderin diye ajitasyon yapmayı bile denedim.Nafile bu da olmazdı.
-Pizza yemeyi çok seviyorum. Hatta en çok pizzayı yeme yarışması olursa ülkemizi temsil edip birincilik madalyonuyla dönebilirdim. Şöyle başladım cümleye 'sizi ve ülkemi bla bla bla...' Gönder tuşuna bastım, yatağıma yattım. Sanki yarın sabah ilk uçakla alıp beni götüreceklerdi. Anneme ne demeliydim. Ya  (o ) ne derdi. Kendimi  Türk sinemasının başrol oyuncusu gibi hissediyorum. Uçak kalkmadan koşarak güvenlikten biri geliyor. Gitme diyor. Gitme  kal. Sanki yıllardır o sahneyi bekliyormuşum gibi yapıyorum. Kalıyorum. Flaşlar patlıyor. Tam da o anda yönetmen STOP diyor. STOPPPPP. Hikayenin sonu tabi ki böyle olmayacak. Sabah uyandım. Heyecanla anlatmaya başladım. Ben anlatıyordum o susuyordu. Ben anlattıkça daha çok anlatıyordum. Kelimeler günlerdir ağzıma dolmuşta taşıyordu sanki. Sana getireceğim hediyeleri bile düşündüm diyecektim ki. Hava  durumu yağışlı diyor da yağmur yağmadı diyordu. Sustum. Son sahne birinci perde.


9 Aralık 2014 Salı

                                   


                   ÇOCUKLUĞUMU GERİ VERİN BÜYÜKLÜK SİZDE  KALSIN

    Günlerdir bir şairin şiirinde kaybolmuş mısrasını aradığı gibi yana yakıla kendimi arıyorum. Bir türlü aradığım benle rastlayamadım. Ablam hep beyin yorgunluğu diye bir şey var, hep düşünmekten oluyor derdi de inanmazdım. saatlerce anlatırdı bende saatlerce sıkılmadan dinliyormuş gibi yapardım. Ara sıra düşünürdüm anlattıkları üzerine. En sonun da ablamda abartıyor durumu derdim. Pencereden dışarı bakıyorum. Saat 12 çocuklar okuldan çıkmış. İki kız karşı kaldırımda birbirlerine bir şey anlatıyor, gülüşüyorlar. Üç beş erkek pet şişe ile top oynuyor.Nedense bu güne kadar hep akranlarımdan büyüklerle takılmayı sevdim. İlk okulda okuldan çıktığımda da o kıkır kıkır gülüşen kızlardan değilde yolda top oynayan, oradan oraya  koşturan hatta mahalle kavgalarının en ön sırasında gelenlerdendim. Gök yüzü maviliğini griye bırakıyordu yavaş yavaş. Annem hep çocukluğumda kar topluyor birazdan kar yağmaya başlar derdi. Pencerenin kenarında otururduk ablamla. Yerler az beyazlamaya başlayınca koşarak bahçeye çıkardım. Çocukların arasına karışır gönlümce eğlenirdim. Parmaklarım morarıp, annem 'yeter artık çabuk eve gel diye' bağırmaya başlayana kadar pencereden sokaklar benimdi sanki. Eve geldiğimde ablam hala o pencerenin kenarında kitabını okurdu. Balkondan  aldığım karları üzerine atardım. Biraz kızardı ama gülüşürdük. Sonra ona sokaktaki çocukların kafasına nasıl kar topu attığımı, kardan adam yaparken tam kafasını koyacakken kardan adamı nasıl devirdiği anlatırdım. Sanırım o da beni dinlemiş gibi yapardı şimdi anlıyorum.

5 Aralık 2014 Cuma

    KENDİNDEN BAŞKASINA GÜVENME
   Nerede yanlış yapıyorduk? Samimiyetsiz olan biz miydik yoksa çevremizde ki insanlar mı düşünmeden geçemiyorum son zamanlarda? Nerede o eski dostluklar, samimiyet, kahkahalarla edilen sohbetler. İnsanın yaşı büyüdükçe samimiyeti de bir yerlerde unuttuğunu inanıyorum artık. Tabi yıl olmuş 2015 'küreselleşme insanoğlunu derinden etkiledi derdi' de Abdülkadir Şenkal hocamız inanmazdım. Yeni yeni anlamaya başlıyorum ne demek istediğini. Sırtını dönmeye gör maskesini çıkarıp o hançeri saplayacak biri hemen hazır ardında. Güvenmeyeceksin kardeşim her öyle dostum, arkadaşım diyene güvenmeyeceksin.